Kayıtlar

Ağustos, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yok

Hiç bir şeyle uğraşacak halim yok. Kimseye dert anlatmaya mecalim yok. Sabrım yok, tersine bir asabiyetim, sinirim de yok. En fenası sinirimi bozmaya değecek bir şey dahi bulamıyorum, o da yok. Yazacak bir şey zorlasam da yok. O sebeple bir süre Aslı da buralarda yok...

Ev yenileme, babaannemin yeni halleri, oğluşun yeni heyecanlarla dolu günleri vs vs vs...

Çok yoruluyorum. Sanki yarın taşınacakmışım gibi. Çöp evmişçesine atılacak şeyler çıkıyor. Evi de satılığa çıkardık. Düşününce üzülüyorum da, bu evde ne anılarımız geçti. Kerem biz bu evdeyken doğdu. Sevdiklerimizle nice doğumgünü ve yılbaşı kutladık. Sanki her geçen insandan bir kırıntı var evde... Çok yoruluyorum ama yemeye de başladım. Vücut da isyan ediyor demek ki düzensizliğe. Koştururken enerji lazım. Eşya yenileme işi hala muallakta. Ne istediğime karar veremiyorum. Mobilyacı dükkanının sergisindeymişçesine düzenli takımlar istemiyorum, elimdekileri yenilemek istiyorum daha çok. Onlara bir şeyler eklemek. Farklı bir hale getirmek. Beğenime göre kombinlemek, avizesi, perdesi, halısı. Ama iyi usta bulmak lazım, hele ki yeni koltuk fiyatına kaplatıyorsan, değmeli uğraştığına. Bir sene yurttan uzaktık, burada hayat ne kadar da pahalı olmuş... --------------------------- Babannem eve çıktı. Çıktı çıkmasına ama bazı pürüzler kaldı. Şöyle ki artık aklı gidip geliyor. Bazen hatırlamıyo...

Kronik kadınsal telaşlarla suni gündem yaratmaca

Hafta içinde eşya kolilemek, ölçü almak ve mobilya bakmak - ki bu ayrı mevzu - ile oyalanırken, haftasonu da mesleki bir takım atraksiyonlarda bulunarak kafamı meşgul etmek istiyorum. Bir fuar, bir defile bir sergi. Düşünme ki üzülme... Yeni eve yeni mobilya almalı mı almamalı mı diye düşünürken, KDV indirimi de neymiş, fiyatlar öyle uçuk ki biraz daha zorlasam mobilyaya istenen bütçe ile bir ev daha alınır. Eee iyi mobilya, iyi tasarım, iyi bir para gerektiriyor. Bunları gördükten sonra diğerleri beğenilmiyor. Beğenmediğim şeyi alacağıma hiç değiştirmem yeniler kullanırım, benimkiler daha iyi sonucuna varılıyor ve başlanan yere dönülüyor. Sanırım yüzünü değiştirt, boyat, cilalat, ufak tefek değişiklikler ve şuranın halısı, buranın avizesi, e bir de perdesi, aaa olmazsa olmaz bilmemne seti diyerek bir takım eklemelerle kalacağız. Ağrıyan ayaklarım da yanıma kar kalacak... Yarın kapısını kapatıp görmemeye çalıştığım odaya gireceğim. Yılların atılmamış faturaları, eski defterler, fotoğr...

Babaanne

Bekleyeyim bari. İsyan ettikçe başka şeylere üzülmekten korkuyorum. Hatta bu aralar her zaman korkuyorum. Birilerini kaybetmekten, bir şeylerin ters gitmesinden, en ufak değişiklikten bile. O sebeple her saniye kendimi oyalıyorum ya. Gözlerim kapanana kadar yatağa gitmiyorum ki sağa sola dönerken düşünmeyeyim. Ama işte oluyor bir şeyler. Felaket tellalı olarak anılmamak için yazamadım buraya. Geçen hafta babaannem hastaneye kaldırıldı. Maşallahı var aslında 88 yaşında ama kendi işini kendi görürdü. Ama işte bir gün yazlıkta kolu tutulmuş. Oradan Ada'da bir hastaneye gitmişler.Kolunu pıhtı tıkamış, kanı sulandırmaya çalışmışlar orada, bir de güzel yatırmışlar. Halbuki bu öyle pis bir hastalık ki ailemiz için yeni değil. Geç kalındığında ne olduğunu biliyoruz. Babaannemin kız kardeşi de benim gözümün önünde felç geçirmişti. O gece kendimden beklemediğim kadar dirençli olup her şeyi ile ilgilenebilmiştim ama düşününce ne zor olduğunu biliyorum. O gece onu Ege ünv. hastanesine kaldırmı...

Yeni haller...

Uyuşturulmuş gibiyim. Düşünmeyince insan hayatın akıp gittiğini sanıyor ama lanet beynimiz öyle karışık ki aklı sır ermiyor. Sanırım gizliden gizliye bir buhrandayım ve acı tarafı bundan acımıza bakarak ve hakkım olduğunu düşünerek kurtulmaya çalışmıyorum. Sanki öyle memnunum ki halimden. İyi görünüyorum, yemeden içmeden kesilmiş değilim canım fazla bir şey istemese de, evden pek çıkmasamda insanlarla iletişimim iyi, çocuğuma eskisinden bin kat falan sabırlıyım, zaten pek bir şeyi de sinirlenmeye değer bulmuyorum. Görünürde bir şey yok yani. Zaman mevhumum yok zaten. Nerede eski planlı programlı Aslı. Ne zaman olursa diyorum, ne acelemiz var. Halbuki hayatın ne kadar kısa olduğunu düşünüp daha da acele etmeliyim değil mi? Bir rahatlık geldi üzerime. Kim ne derse desin, hali. İnsanlar çocuklarını serbest bırakırken düşüncesizce, ben oğlumu aman kimseyi rahatsız etmesin diye sıkardım, karışırdım, doğrusunu anlatırdım anlamayacağını bile bile. Şimdi sanırım ben de o haz etmediğim relax an...

Çok mu zor?

Bir yanda dünyanın hala yaşanılabilir bir yer olduğunu düşündüren şeyler olsa da kimi zaman lanet olsun demiyor da değilim. 10 yıl önce yüzlerce insan ana baba kardeş veya çocuğunu kaybetti. Bunlar yaşanırken eminim acıları çok tazeydi ama bu yaşadıklarından 10 yıl sonra devletin yerleştirdikleri evlerinden yine devlet tarafından sokağa atılacaklarını tahmin edemezlerdi değil mi? Burası Türkiye. Sözde AB hayalleri ile uyuyan, kendini ithal mallara kavuştu diye refaha ermiş sayan, bilinçsiz, hala zır cehaletle yaşayan, eğitemediği halde çok çocuk yapması salık verilen, fakir, içmeye ayranı olmayanların tahterevalliyle gittiği ülke, toprağının, sahillerinin kapatılıp satıldığı ve muhtemelen de gelişmelere bakılırsa yakın zamanda başka topraklarını da bir çok şeyden vazgeçerek verecek olan ama her nasılsa tarihinden bile utanmayan ülke. Çarpıklıklar ülkesi. Tezatlar ülkesi. Ve ne yazık ki o kadar kanıksamışız ki her türlü yamukluğu kimse, hiç bir şey ve hiç bir olay bizi düzeltemiyor. O i...

Zor ama...

Resim
Acıların telafisi olmasa da, nefes almaya değer kılan güzellikler olmasa dünyada, nasıl yaşanır ki? Oğluş annemi oyalayacak, biz de kendimizi, Çok özleyeceğiz, içimiz her zaman acıyacak. Alışamayacağız. Ama kabulleneceğiz sanırım zamanla çaresizce. Sonra hem gidenler hem de kalanlar için dua edeceğiz. Hayat böylece akıp gidecek...
Annem üzgün, kırgın, şaşkın. Ve öfkeli sanki. Ben onun yanında daha metanetli görünüyorum, belki annem benim ne kadar üzüldüğümü görmüyor bile. Görmesin de. İşin aslı öyle değil. İnsanların arasında ağlayamıyorum. Anneme sarılamıyorum. Kendimi konuşarak ifade etmekte zorlanıyorum. Bana iyi gelen şey, yalnız kalıp o zaman ağlamak oluyor. Bir de yazmak. Bazen kusar gibi dökülüyor kelimeler. Öyle yazıyorum. Şimdi ise yazacaklarım tükenmiş oturuyorum. Ne yazsam boş. Bu acıyı ilk yaşayan biz değiliz tabii. Benzer acıları yaşayanlar yazdıklarında acının hafifleyeceğini, zamanla onu güzellikleri ile gülümseyerek anacağımızı söylüyorlar. Özlem artacak, acı azalacak. Ya kendimi engelleyemediğim isyanım? O günahsızdı belki de. Beni affetsin Allah. İsyanım için. Sorgulamam ne zaman bitecek???
Önce teşekkür etmeliyim. Bu kadar çok insanın kardeşimin hastalığını takip ettiğini bilmiyordum. Onun için gelen her iyi dileğe, onu cennete uğurlayan her söze, her duaya teşekkür ederim. Sonra ona ve anneme hastalığı sırasında destek veren herkese. Arayan soranlara, onu son yolculuğuna uğurlayanlara, benimle telefonda ağlayıp acımı paylaşan can arkadaşlara, yalnız bırakmayan hiç yüzyüze gelmediğimiz halde tüm blog arkadaşlarına. Aynı acıyı yaşamayanlar anlayamayacaktır bunu, yaşamalarını da dilemem. Ben de annemin acısını anlayamıyorum belki de, hiç bir zaman anlayamamayı da dilerim. Çünkü o acıyı düşünmek bile yaralıyor insanı, bırakın hissetmeyi. Kendimi oyaladığım zamanlarda, düşünmediğimde, içimde bir buruklukla hayat devam ediyor. Midedeki o yumruk hep orada, ama düşünmediğimde acı hafifliyor. Ama onu, son günleri düşündüğüm her an geri geliyor. Nasıl ki kalbi ilk durduğunda bile sonu beklediğimiz halde bile bir mucize olacağına inanıyorduk, onu uğurlarken de gittiğine inanmıyord...
Fasa fiso. Her şey anlamsız, her şey boş. Yarın ne olacağını nereden bilebiliyoruz ki? Yarım aklımızla her şeyi bildiğimizi zannediyoruz. Aptalca şeylere önem veriyoruz. Hiç bir şeyin değerini bilmiyoruz. Sonra iyi düşün iyi yaşa gibi palavralarla kendimizi avutuyoruz. Günler geçiyor, acılar mutluluklar yaşanıyor, fotoğraflar çelkiliyor, mektuplar yazılıyor. Ama ne yaparsak yapalım her şeyin sonu geliyor. Herkes kendi hayatının başrolünde. Çok önemli zannediyoruz kendimizi. Oysa biz de gideceğiz bir gün, bizim de arkamızdan ağlayacaklar. Sevenlerimizin kalbinde acı, karnında yumruk yemiş gibi bir ağrı bırakacağız. Onlarda benim gibi boyuna posuna bakmadan isyan edecek Allah'a. Ve sonra hayat devam edecek. Onu tanıyan herkes onun kadar iyi niyetli, parlak ve güleryüzlü bir çocuk daha görmediklerini söylüyor. Çok dirençliydi. İnançlı. Son günlerinde bile doktorlara espriler yapan kardeşim için bir tek şeyle avunabilirim. O kadar gençti ki, günah işlemeye bile zamanı kalmadı belki de....
Acaba onu bu kadar sevdiğimi biliyor muydu? Ben bile bilmiyorken... Şimdiyse beni duyup duymadığını bile bilmiyorum. Biraz önce Facebook daki sayfasına girip arkadaşları için mesaj bıraktım. Benim sayfamda sevdiğim onca insan içinde onun bir tane fotoğrafını göremedim. Koymamışım. Hastalanmış bile olsa gideceğine ihtimal vermemişim. O kadar gençti ki, ben annemi kötü bir sona hazırlarken kendimi hiç hazırlamamışım. Sanki hep burada olacakmış gibi hiç sıkıca sarılmamışım. Son günlerini görmemenin iyi tarafı onu hep iyi hali ile anabilmek, kötü tarafı gittiğine inanamamak. Sanki hep kapıdan girecekmiş gibi. Ona bir şey olursa burada onun için ne yazarım diye düşünürdüm bazen. Hayatımda ilk kez yazacaklarım yetersiz kalıyor. Böyle düşünerek kabullendiğimi sanmıştım, şimdi sanki sonu ben çağırmışım gibi pişmanım. Hatırlıyorum kar çiseleyen soğuk bir kış günü doğdu, şimdi sıcağın yaktığı bir yaz günü gitti, ama dört mevsimi hiç yaşayamadı... Bu sıcak günde sabah onun ardından ağlar gibi yağ...

Beceremedim

Cunku yeterince guclu degilim. Anneme destek falan olamadim. Sadece gun boyu sik sik onu oyaladim. Yaninda oturup onu dinledim. Onu herseye hazirlasam mi yoksa iyi olacagini soyleyip oyalasam mi bilemedim. Ve annem karsimda agladiginda onu sarilip teskin edemedim. Ne yapacagimi sasirdim. Kimi arasam sakinlestiricimi bulsam? Gece burada kaliyorsan ben de kaliyorum kapinin onunde beklemeye. Gece eve gideceksen Izmire donuyorum dedim. Eve gitmeyi kabul etti. Belkii de gucsuzlugumu farketti. O ise o kadar guclu ki... Bu gece yarin bu hafta. Bekliyoruz. Bilmiyoruz. O kadar kotu ki burada izmir yolunda donerken ne anlatacak gucum ne halim var. Ne dusunecegimi dahi bilmiyor bir yandan kendimi suclayacak bir yandan avutacak seyler ariyorum. Annem yine anneligini yapti ve donusum icin kendimi kotu hissetmememi sagladi. Kalman bir seyi degistirmeyecek dedi. NE zaman olacagini bilmiyoruz. Kac gun daha bekleyebileceksiniz? Ve ne yapabileceksin o zaman. Kardesimi girip gormemi istemedi...
Ankara'ya gidiyorum anneme destek olmaya. Kardeşimi görebilmeye dayanırmıyım bilmiyorum. Hala bir mucize bekliyorum...

Kuşadası

Yazacak çok şey var ama bir kaç gündür nette değilim. Daha önceki tecrübemle - ki hatırlarsanız bilgisayarımı götürdüğüm her yeni evde y çalındı ya çalınmaktan beter oldu- bu kumsal evine getirmedim bilgisayarımı. Dolayısıyla en yakın net kafeye, en sessiz anlarında gelmek şart oldu. Tabii ne kadar sessiz olabilirse. Evet yaşlı huysuz bir kadının sesi gibi çıkabilir sesim ama a dostlar vay halimize. Yeni nesil manyaklık derecesinde bilgisayar oyunu oynuyor. Sadece oynamakla kalmıyor, bir yandan bağırıyor, küfrediyor, saatlerce kendilerini kaybediyorlar. Duymuşsunuzdur adı "Knight". Bunları gördükten sonra internetin gerçekten de tehlikeli olabileceini düşünmeye başladım. Netteki nice sapkınlık ve hırsızlıklar bile bana bunları düşündürmemişti. Herneyse hayat sakin sürüyor. 3G ülkemize geldi diye sevinirken, geçtiğimiz yıl yaşadığımız ülkedeki kadar tıkır tıkır işlemediğini görmek biraz hayalkırıklığı oldu. Ancak geç olsa da telefonun köşesinde o ibareyi görebilmemiz de güzel...