Aziz Nesin’in “Hayvan deyip geçme” kitabını okudunuz mu? Hala okumadıysanız şiddetle tavsiye ediyorum. Kimi zaman güldüren kimi zaman gözlerinizi yaşartacak olan yaşanmış gerçek hikayelerin derlenmesi ile oluşturulan kitap bize büyük dersler veriyor.Bu kitabı annem bana hediye ettiğinde sanırım ortaokuldaydım. Biraz parçalanmış olsa da hala kitaplığımdadır.
Bizim evimizde her zaman hayvan vardı. Belki de bu sebeple hiçbir zaman hayvanlardan korkmadım, hoşlanmayanları, tiksinenleri ve eziyet edenleri de anlayamadım. Babam küçüklüğümden beri bana ileride hayvan seven insanlarla arkadaşlık etmemi, çünkü hayvanlara iyi davranan insanların merhametli ve iyi niyetli olacağını, hayvan sevenlerin insanları da seveceğini söylerdi. Belki küçüklüklerinde ana babalarından öyle gördükleri için hayvanlardan korkan çok iyi birkaç insanla tanışıp, burada hayvan sevdiğini söylediği halde tamamen art niyetle yaklaşan insanlarla karşılaştığım halde genellikle babamın bu sözü doğru çıktı. İstisnalar kaideyi bozmadı.
En son çok sevdiğim papağanımız kafesini açtığında balkon penceresinden özgürlüğe uçtuğundan beri evde herhangi bir hayvan beslemiyorum.Babamın evinde beslediğimiz son köpeğimiz aramızdan ayrıldığından beri bir başkasını eve almaya cesaret edemiyorum. Bir de otoyolda önüme fırlayıp mucize eseri ezilmeyen minik kedi yavrusunu alıp apartmanda evlat edinecek biri bulma ümidim boşa gittiğinden beri bu apartmanda hayvan beslemememe izin vereceklerinden pek emin değilim.
Hayvan beslemeyenlerin şaşkınlıkla karşılanması gerekirken, doğaya bencilce hakimiyet kuran bizler, apartmanlarda hayvan beslenmesine karşı çıkarak aslında en büyük kötülüğü kendimize yapıyoruz. Onların vereceği keyiften yoksun kalırken, çocuklarımızı üç metre kare çim alanlı betonarmelere hapsederken hiç olmazsa evde diğer canlılarla kaynaşmasını engelliyor, vicdan ve sorumluluk duygularının yeteri kadar gelişmesine engel oluyoruz.
Geçenlerde okuduğum bir haberde, bir araştırmadan bahsediliyor ve hayvanlarla birlikte büyüyen çocukların alerjik bünyeye sahip olma olasılıkları diğer çocuklara oranla daha az olduğu belirtiliyordu.
Şu anda evimizde besleyebildiğimiz bir hayvan yok ne yazık ki. Yönetimin engelleyemeyeceği ufak bir hayvan, belki bir su kaplumbağası, bir Japon balığı yada minik bir kuş ile tekrar eve hayvan sokabilirim ama henüz zarar verebileceğini bilmediği için oğlumun bir şey yapabileceğinden korkuyorum. Onların da canlı olduğunu unutup, herhangi bir problemde sokağa atan insanlar kadar vicdansız olamayacağıma veya onu oğluma oyuncak yapamayacağıma göre şimdilik biraz daha bekleyeceğiz.
Belki bir dahaki sene bahçeli bir eve taşınırsak,öncelikle bir kedi ve bir köpek, mutlaka!
Bu sabah oğluş kumandalı köpeğiyle oynuyordu. Bir ara resim tablasına yürüyünce köpek, kalkıp kalemini ona uzattı. Tabii köpek en son verilen komuta göre tablayı geçmiş yürüyordu. Oğluş şaşkın bana bakıp bakışlarıyla şikayet eder gibiydi köpeği. İşte o zaman çok üzüldüm onun yerinde gerçeği yok diye. Elbette resim yapmasını beklemezdik köpekten ama o uzatılan kalemi alıp kim bilir ne oyunlar yapardı.
Şimdilik yapabileceğim tek şey, oğluşumu sokakta gördüğümüz hayvanlarla oyalayıp sık sık hayvanat bahçesine götürürken, sokakta hayvanlara eziyet eden veya onlardan korkup tiksinen çocuklara bir Adile Naşit edasında yaklaşarak bu konuda onlara bıkıp usanmadan doğrusunu anlatmak.
Merak edenler vardı. Bu ucundan kıyısından ortak olduğumuz yarış dışı kalan ( At yarışları ağzı ile eşek çıkan ) at. Alnındaki beyaz lekesi ile çok sevimli, bahsetmiştim şimdi hamile. Umarım bebek tay en kısa zamanda sağlıkla gelir dünyaya.
Bu arada alttaki de damadımız, pek poz vermiyor ama...
Bizim evimizde her zaman hayvan vardı. Belki de bu sebeple hiçbir zaman hayvanlardan korkmadım, hoşlanmayanları, tiksinenleri ve eziyet edenleri de anlayamadım. Babam küçüklüğümden beri bana ileride hayvan seven insanlarla arkadaşlık etmemi, çünkü hayvanlara iyi davranan insanların merhametli ve iyi niyetli olacağını, hayvan sevenlerin insanları da seveceğini söylerdi. Belki küçüklüklerinde ana babalarından öyle gördükleri için hayvanlardan korkan çok iyi birkaç insanla tanışıp, burada hayvan sevdiğini söylediği halde tamamen art niyetle yaklaşan insanlarla karşılaştığım halde genellikle babamın bu sözü doğru çıktı. İstisnalar kaideyi bozmadı.
En son çok sevdiğim papağanımız kafesini açtığında balkon penceresinden özgürlüğe uçtuğundan beri evde herhangi bir hayvan beslemiyorum.Babamın evinde beslediğimiz son köpeğimiz aramızdan ayrıldığından beri bir başkasını eve almaya cesaret edemiyorum. Bir de otoyolda önüme fırlayıp mucize eseri ezilmeyen minik kedi yavrusunu alıp apartmanda evlat edinecek biri bulma ümidim boşa gittiğinden beri bu apartmanda hayvan beslemememe izin vereceklerinden pek emin değilim.
Hayvan beslemeyenlerin şaşkınlıkla karşılanması gerekirken, doğaya bencilce hakimiyet kuran bizler, apartmanlarda hayvan beslenmesine karşı çıkarak aslında en büyük kötülüğü kendimize yapıyoruz. Onların vereceği keyiften yoksun kalırken, çocuklarımızı üç metre kare çim alanlı betonarmelere hapsederken hiç olmazsa evde diğer canlılarla kaynaşmasını engelliyor, vicdan ve sorumluluk duygularının yeteri kadar gelişmesine engel oluyoruz.
Geçenlerde okuduğum bir haberde, bir araştırmadan bahsediliyor ve hayvanlarla birlikte büyüyen çocukların alerjik bünyeye sahip olma olasılıkları diğer çocuklara oranla daha az olduğu belirtiliyordu.
Şu anda evimizde besleyebildiğimiz bir hayvan yok ne yazık ki. Yönetimin engelleyemeyeceği ufak bir hayvan, belki bir su kaplumbağası, bir Japon balığı yada minik bir kuş ile tekrar eve hayvan sokabilirim ama henüz zarar verebileceğini bilmediği için oğlumun bir şey yapabileceğinden korkuyorum. Onların da canlı olduğunu unutup, herhangi bir problemde sokağa atan insanlar kadar vicdansız olamayacağıma veya onu oğluma oyuncak yapamayacağıma göre şimdilik biraz daha bekleyeceğiz.
Belki bir dahaki sene bahçeli bir eve taşınırsak,öncelikle bir kedi ve bir köpek, mutlaka!
Bu sabah oğluş kumandalı köpeğiyle oynuyordu. Bir ara resim tablasına yürüyünce köpek, kalkıp kalemini ona uzattı. Tabii köpek en son verilen komuta göre tablayı geçmiş yürüyordu. Oğluş şaşkın bana bakıp bakışlarıyla şikayet eder gibiydi köpeği. İşte o zaman çok üzüldüm onun yerinde gerçeği yok diye. Elbette resim yapmasını beklemezdik köpekten ama o uzatılan kalemi alıp kim bilir ne oyunlar yapardı.
Şimdilik yapabileceğim tek şey, oğluşumu sokakta gördüğümüz hayvanlarla oyalayıp sık sık hayvanat bahçesine götürürken, sokakta hayvanlara eziyet eden veya onlardan korkup tiksinen çocuklara bir Adile Naşit edasında yaklaşarak bu konuda onlara bıkıp usanmadan doğrusunu anlatmak.
Merak edenler vardı. Bu ucundan kıyısından ortak olduğumuz yarış dışı kalan ( At yarışları ağzı ile eşek çıkan ) at. Alnındaki beyaz lekesi ile çok sevimli, bahsetmiştim şimdi hamile. Umarım bebek tay en kısa zamanda sağlıkla gelir dünyaya.
Bu arada alttaki de damadımız, pek poz vermiyor ama...